Bilanço, en anlaşılmayan ve ürkülen tablolardan biridir. Gelişme sürecinin başlarındaki çoğu şirkette, patronlar nakit akışı ile, yöneticiler kâr-zarar tablosu ile ilgilenirken, bilanço sadece muhasebecilerin gerektiğinde bir yerlere göndermesi gereken bir evrak olarak kalır. Bu üzücüdür; çünkü bilanço aslında çok basit bir tablodur ve bir şirketin mali durumunu en net gösteren araçtır. Bilanço, nakit akış tablosu ya da kâr-zarar tablosu gibi belli bir `dönem’in sonucunu değil, bir ‘an’ı gösterir. O andaki parasal durumu, daha doğrusu şirketle ilgili hangi paraların ortaya konduğunu ve bunların nereye kullanılmış olduğunu gösterir. Bilançoda bir yanda şirkete hissedarlar tarafından konmuş olan sermaye ve bankalardan sağlanmış olan kısa ve uzun vadeli krediler vardır (yatırılan sermaye), diğer yanda ise bunların nereye kullanılmış olduğu (çalıştırılan sermaye). İlkine kuruşu kuruşuna eşit olan bu ikinci rakam üç bölüme ayrılabilir: Şirketin kasasında ve banka hesaplarındaki para, net sabit kıymetler tutarı (şirketin sahibi olduğu tüm bina, makine-ekipman, otomobil vb.’nin o ana kadar amortismanları düşülmüş değeri) ve net işletme sermayesi ihtiyacı. İşletme sermayesi ihtiyacı, şirketin ticari alacakları ve tüm stoklarının toplamıyla ticari borçları arasındaki farktır. Tahsilâtı daha uzun vadeli satış yaptıkça, stoklarınızı artırdıkça, ödemesi daha kısa vadeli alımlar yaptıkça işletme sermayesi ihtiyacını artırır, bunların tersini yaptıkça da düşürürsünüz. Pozitif bir işletme sermayesi ihtiyacı olan şirket, satışlarını artırdıkça daha çok işletme sermayesi ihtiyacı içine girer. Bu artışın dönemsel ya da sürekli olmasına göre artan ihtiyacın karşılanması gerekir ve kısa ya da uzun vadeli kredi kullanımı veya sermaye artırımı kararı alınır. Eğer bir şirket çok uzun vadeli alım, kısa vadeli satış yapıyor ve düşük stok seviyeleriyle çalışıyorsa, işletme sermayesi ihtiyacı negatif olabilir. Bu durumda satışlarını artırdıkça negatif işletme sermayesi ihtiyacı büyüyeceğinden daha çok nakdi olacak, satışları düşmeye başladığında ise ciddi nakit sıkıntısına girecektir. İşletme sermayesi ihtiyacının doğru yönetilmesi, şirketin nakit akışının daha kolay yönetilebilir olmasını sağlar. Gelir tablosu ile bilanço arasında pek çok bağlantı vardır (gelecek dönemlere ait gelirlerin/önceden ödenmiş giderlerin gelir tablosuna değil de bilançoya yazılması vb. gibi); ama bunların en önemlisi, dönem sonu kârları (ve zararlarının) da bilançoya eklenmesidir. Bu ekleme, eğer kâr varsa hissedarlara dağıtılacak kâr payı (temettü) düşülerek yapılır (retained earnings) ve tabi ki doğal bir sermaye artırımı olduğundan, özsermaye kısmına eklenir (ya da zarar, özsermaye kısmından düşer). Birkaç geçmiş dönem bilançosu incelendiğinde, o şirketin kârlılığı ve kârın ne ölçüde dağıtıldığı konusunda da fikir sahibi olunabilir. Klasik bilanço anlayışında bir tarafta aktifler, bir tarafta da pasifler vardır. Aktifler, özetle kasa/banka’daki nakdi, ticari alacakları, stokları ve net sabit kıymetleri, pasifler ise ticari borçları, finansal borçları ve özsermayeyi içerir. Bilanço bir eşitlik (denklik) olduğu için (aktif ve pasif toplamları eşittir) her iki taraftan aynı sayının azaltılması bu denkliği bozmaz. Yönetsel bilanço her iki taraftan da ticari borçların düşülmesi ile elde edilir (ticari alacaklar ve stokların toplamından ticari borçlar düşülünce net işletme sermayesi elde ediliyordu). Bilançoda birçok başka detay kalem de bulunur, ama işin özü budur.
Şirketlerin kâr merkezi bazında çok detaylı brüt kâr analizi yapmaları ve hatta operasyonel giderleri de doğru dağıtarak birer gelir tablosu oluşturmaları gereği gibi, daha büyük kâr merkezleri (ayrı birer sermaye gerektirdiği ayrıştırılabilen stratejik iş üniteleri) için ayrı birer bilanço çıkarmaları gereği de vardır. Elbette ki bir konsolide bilanço da çıkarılacak ve şirketin genel durumu orada görülecektir. Ama her şeyin sadece tek bir çatı altında incelenmesi, gerçekte farklı işlerin ne katkı getirdiğinin görülmesini engelleyeceği gibi (tek bir gelir tablosu olması hali) farklı işlerin toplam çalıştırılan sermayenin ne kadarını kullanarak ne katkı sağladığının ve nakit akışına nasıl etki yaptığının görülmesini de engeller.
Siz de fikrinizi belirtin